Atla
Evet Beyinli Çocuk

Evet Beyinli Çocuk

Çocuklarımız için ne çok şey istiyoruz değil mi? Mutlu, duygusal olarak dayanıklı, etrafına nazik ve hoşgörülü, başkalarını önemseyen ama kendi haklarını savunabilen, işler ters gittiğinde de yıkılıp düşmeden çare bulup yoluna devam eden çocuklar olmalarını istiyoruz.

DENGE, PSİKOLOJİK DAYANIKLILIK, İÇGÖRÜ, EMPATİ

“EVET BEYİN yaklaşımı ile bu dört karakteristik yetkinliği çocuklarımıza kazandırarak onların bugün ve gelecekte duygusal anlamda dengeli, güçlükler karşısında dayanıklı, kendilerini anlamada içgörü sahibi, başkalarına karşı daha empatik ve anlayışlı olmalarını sağlayabiliriz” diye açıklıyor kitaplarında Daniel Siegel ve Tina Payne Bryson.

Haydi gelin, EVET BEYİN’i tanımadan önce HAYIR BEYİN nedir onu tanıyalım. HAYIR BEYİN bir durum karşısında kendini korumak için otomatik tepki veren ilkel beynimizin tepkisidir. Bir tehdide karşılık verirken ya da yaklaşan saldırıya hazırlanırken beynimizin aldığı bu hal “saldır ya da reddet”tir. Bu beynin dünyaya bakış açısı inatçı, kaygılı, rekabet ve tehdit üzerine kuruludur. Çoğu zaman bizi hayatta tutmak için işe yarar ama gerçekten bir tehdit varsa, yani araba üstümüze geliyorken kaçmamızı sağlar.

Gerçekte tehlike içermeyen durumlarda bazen bizler de evde kardeş kavgası ya da elektronik cihazlarla uzun süre oynama anında HAYIR BEYİN’e geçip tepkiler vermiyor muyuz çocuklarımıza? Elbette ki, biz yetişkinler olarak daha hızlıca bu otomatik tepkimizin farkına varıp hareketimizi değiştirebiliyoruz. İşte tam bu noktada, EVET BEYİN yaklaşımı ile çocuklarımıza doğru örnek olmamız ve her olayı bir öğretme fırsatı olarak görerek beyinlerini yapılandıracak araçlar sunmamız mümkün olabilir mi?

İlk aracımız denge; çocuklar çoğu zaman duygularını ve bedenlerini kontrol edemedikleri için yaramazlık yaparlar. Kırmızı, yeşil ve mavi olarak üç alanda duygu geçişlerini tanımlayabiliriz. Olay anında bazı çocuklar saldırganlaşabilir buna kırmızı alan, bazı çocuklar içine kapanabilir buna mavi alan, dengede olduklarını ise yeşil alan diyebiliriz. Onlarla beklentilerimizi konuşmadan önce dengelerini bulmaları yani yeşil alana geçmeleri için koşulsuz sevgimizle bağlantı kurarak desteklemeye başlayabiliriz. Bu destekleme onun yoğun duygular yaşamasına izin vermemek değildir. Bu duyguları yaşarken yanında olmak ve çözüm yolu bulmasına destek olmaktır. Bu çözüm yollarını buldukça yeşil alanlarını genişleteceklerdir. Arkadaşı oyuna almadığı için kızdığında bir elini karnına bir elini göğsüne koyarak nefesinin hareketini izlemek ve bunun benzeri rahatlama egzersizleriyle onlara yeşil alana dönmeyi sağlayacak bir çözüm sunulabilir. Bu gibi çözümlerle bizlerin yanında olmadığı zamanlarda da dengelerini bulmayı başaracaklardır.

Denge alanında nasıl uzun kalacakları konusunda destek olduktan sonra, sıra psikolojik dayanaklılık konusunda gelişimlerine destek olmaya geldi. Tahammül penceresini genişletmenin bir yolu da çocukların zorluklarla ve olumsuzluklarla karşılaşmasıdır. İşte bu şekilde yeşil alanlarını genişletebiliriz. Onlara, öfke ya da kırgınlık yaşadıktan sonra bunu geride bırakarak devam etmeyi öğretebiliriz. Onların başa çıkamayacakları durumlarda kol kanat germek, ama başa çıkabilecekleri durumlarda onları yüreklendirmek, dik durup güçlüklerle yüzleşmelerine olanak sağlamaları ile olabilir. Judo kursuna başlarken ‘gergin olduğunu biliyorum ama yapabilirsin, ben burada olacağım ve seni bekleyeceğim’ diyerek zorluklar karşısında yüreklendirebilir, bazen de uyumadan önce ‘korkmuş olabilirsin, bir süre yanında kalabilirim’ diyerek kol kanat gerebiliriz. Bu seçim çocuğun yaşı, karakteri ya da o anki ihtiyacına göre yapılabilir. Ancak her koşulda çocuklarımızın güvende, görünür ve gönülleri sakin hissetmelerini sağlamak bize düşen görevdir. Diğer taraftan kendilerinin de akıl gözü ile içinde yaşadıklarını gözlemleme ve değiştirme yeteneğini onlara kazandırmalıyız. Onlara hayatta zor durumlar ya da koşullar olduğunu ama bu zor koşulların bizi güçlü kıldığını anlatabiliriz. Kızınız okul takımına girmeye korkuyor olabilir, siz onu destekliyor hatta onunla antrenmanlara gidiyor olabilirsiniz. İlkinde keyif almayabilir, ama ikincisi keyifli geçebilir. Bir süre sonra denedikçe maçları çok sevebilir. Korkularıyla yüzleşmeyip denemekten vazgeçseydi bunu hiç bilemeyecekti. 

İşte bu aşamada devreye içgörü giriyor. Kendi içinde olup biteni yani duygularını anlama, anlamlandırma ve sonrasında doğru kararı vererek hareketini seçmesini sağlayabilmek.  Diyelim çocuğunuz kardeşi ile kavga etti ve öfkelenerek kırmızı alana geçti. Bu aşamada içgörü yaratmak için, ‘Bu olay yaşandığında ne hissettin? Bedeninde bunu nasıl ve nerede hissettin?’ gibi sorularla yaşadıkları hakkında farkındalığa çekmek, sonrasında ise ‘Öfke içinde kabarırken onu açığa vurmak ve kendini ifade etmek için ne yapabilirdin?’ gibi sorularla içgörü kazandırıp aralarını düzeltmek için neler yapabileceği şeklinde yönlendirme soruları ile akıl gözünü kullanmayı öğretebiliriz. 

Bu aşamada ise, arayı düzeltebilmek için empatik bakışa ihtiyaç duyacaktır. Elbette ki, çocuklarımızın sadece etraflarındaki insanları memnun etmeye çalışan bireyler haline gelmelerini istemiyoruz.  Biz sadece çocuklarımızın diğer insanların nasıl hissettiklerinin farkına varmalarını istiyoruz. Bu aynı zamanda onları önemsemek anlamına gelir. Birinin acısını azaltmak istemek ya da başarısından mutlu olmak onların yaşantısını da mutlu geçirmelerini sağlayacaktır. ‘Kardeşinin yüzüne bakar mısın, ne hissettiğini anlayabiliyor musun sence neden bu kadar üzgün görünüyor?’ veya ‘Öğretmenim bugün ne yaşadı ki her zamankinden daha kolay sinirlenir oldu?’ gibi tekrarlayan sohbetler sayesinde başkalarını önemseyen bir beyin yapısına sahip olması konusunda ona yol gösterebiliriz. Bu, ‘ben yerine biz’ bakış açısı bütünleşmeyi getirirken kibarlık ve sevgiyi görünür kılar. 

Empati geliştirmenin bir diğer yolu da empati dili oluşturmaktır. Sen dili yerine ben dili kullanmak, “sen her zaman pastel boyalarımı kaybediyorsun yerine, pastel boyaları yerine kaldırmadığında çok kızıyorum, lütfen onları işin bitince yerine koy” gibi bir iletişimi dilini öğretebiliriz. Üzgün arkadaşını fark etmesi ve onunla ilgilenmesi sırasında dikkat etmesi gereken empati tavsiye vermek değil, dinlemek ve yanında olmaktır. Aslında, şöyle yapabilirsin yerine bu çok üzücü, bunu yaşamış olmana üzüldüm demek daha doğru bir empati dilidir. Bir adım ileri gidip yakın çevreleri dışındaki insanlara yönelik ilgi çemberini genişletmeleri için onlara örnek olabiliriz. Kaldırabileceklerinden fazlasına maruz bırakmadan hayvan barınaklarında ya da bir huzurevinde gönüllü çalışarak önemseyen bir beyine sahip olmalarına destek olabiliriz.

Unutmayalım ki, burada önemli olan başkalarının acısını kendi acımız gibi hissetmek yerine onlara yardımcı olma arzusudur. Farklılaşarak bütünleşme sağlamazsak bu bir yük haline gelebilir. Kendimize duyacağımız empati de çocuğumuza örnek olarak öğreteceğimiz en önemli konulardan biridir. Çocuğunuzun en yakın arkadaşına gösterdiği anlayışı kendisine göstermesini istemez misiniz? Düşük not aldığında kendini başarısızlık ile özdeşleştirmeyip henüz bu kadar biliyorum ya da bir sonrakine daha iyi hazırlanabilirim gibi arkadaşına söyleyeceği sözleri kendisine söyleyerek özşefkat geliştirmesi onu daha mutlu daha dayanıklı biri yapmaz mı?

Haydi gelin, EVET BEYİN yaklaşımı ile çocuklarımıza kendileri ve dünya ile daha anlamlı etkileşim sağladıkları bir hayat hediye edelim.


Sevgiler,

Aslı Olgun

Eğitimci | Muzipo Kids Kurucu Ortağı

Önceki makale Sağlıklı Yaşam için Erken Yaşta Spor ve Hareket
Sonraki makale Dramsız Disiplin